Hepimiz geceleri uyku halindeyken çeşit çeşit rüyalar görürüz; görüntü olarak net ama içerik olarak belirsiz...Kimisi fantezi içerikli; kimisi, kendimizi kanatlı bir kuş olup uçarken gördüğümüz fantastik tarzda... Bazıları, hıçkıra hıçkıra ağlayarak ya da korkudan titreyerek uyandığımız kabuslar şeklinde olabilirken; bazıları, küçük bir çocuk olarak kırlarda çiçek topladığımız hoş görüntüler içerisinde ! Kimimiz bu rüyalarımızın çoğunu ertesi gün gayet net bir şekilde hatırlarken, kimimiz de tamamen unutabiliriz. Bu yüzden çoğu insan hiç rüya görmediğinde ısrarcıdır. Uykumuzun her evresinde görebildiğimiz; ancak, sadece REM evresinde gördüklerimizi hatırlayabildiğimiz rüyalarımız, uyku esnasında bilinçli ve aktif beyin dalgalarına sahip olduğumuzu göstermektedir.
Freud’a göre, doyurulmamış isteklerimiz olarak tanımlanan rüyalarımız; bilinçdışı arzularla, toplumsal baskı kaynaklı engellemelerin çatışmasından kaynaklanır. Yani, geçmişimiz ve şimdimiz ile alakalıdır, ayrıca zihnimizin tanımlanamayan kısımlarından kaynaklanır. Freud’cu kuramın “Rüyalar doyurulmamış arzuların tatminidir “ savına karşı çıkan eleştirmenler ise şu soruyu sorar: “ O halde neden olumsuz rüyalar da görüyoruz?“
Araştırmacılara göre, uykumuzun REM evresinde göz hareketlerimiz hızlanır ve gördüklerimiz ile ilgili akılcı bir uyum birlikteliği sergilenir. Rüyamızda gördüğümüz kişi ya da nesnelerin biçimleri simgeseldir ve çok yakınımızdaymış gibi algılanırlar. Hatta bazılarını defalarca görebiliriz. Bu yüzdendir ki, çoğu insan; defalarca aynı ya da benzer rüyalar görmelerinin, ya bir işaret olduğuna inanır ya da ne anlama geldiğini çözebilmek için çeşitli yorumlamalara başvurur. Hayatımızda çeşitli dalgalanmalar mutlaka olmaktadır ve hayal gücümüz de oldukça geniştir. Dolayısıyla, bazı bilim adamlarına göre rüyalarımız; bu dalgalanmaların bir şekilde, bu engin hayal gücümüz üzerindeki etkisi ve yansımasıdır. Ve her rüya, sadece onu gören kişinin yaşantısındaki dalgalanma doğrultusunda anlam taşıyabilir. Freud’un, gördükleri rüyalar hakkında insanları sürekli konuşmaya teşviği de bu yüzdendir. O’nun yöntemine göre rüyalar, yaşanmışlıklarla alakalıdır ve zihnin kapalı bölümlerindeki sıkışmışlıklardan kaynaklanır. Ancak, bu kuramda güvenirlilik sorunu da beraberinde bulunmaktadır; çünkü bu tür çalışmalar, Freud’un çok kısıtlı sayıdaki hastasının rüya analizine dayanmaktadır.
Tüm bu bilimsel bilgi meşalelerinin yansımasına ek olarak; kendi yaşantımızdaki dalgalanmaları ve yine kendi algımızdaki yansımaları göz önünde bulundurmalıyız.
O günlerde yaşadıklarımız neydi mesela? Korkulardan mı geçtik? Beklenmedik bir haber aldık da çok mutlu mu olduk? Ya da bu mutluluğumuz elimizden alınırsa diye endişe çukuruna mı saplandık? Dolaylı da olsa, gerçekleşmesini arzuladığımız bir hayalimiz için, ya çok çaba sarfettik ya da asla gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle karamsarlığa mı kapıldık? Çok önemli bir sınava gireceğimiz için panik halinde miydik?
Tüm bunlar yaşantımızdaki dalgalanmalardır ve bizler birey olarak kendi yaşam dalgalanmalarımızı, sadece kendi içimizde bir araya getirebilir, analiz edebiliriz. Ancak o zaman; aslında bildiğimiz fakat bir şekilde bilincimizde sakladığımız kesitlerin mi rüyalarımıza yansıyıp yansımadığını çözümleyebiliriz.
Rüyalarınızın hep tatlı olması dileklerimle, saygılar.
Rüyalar ve Psikoloji adlı youtube videosuna buradan ulaşabilir, dilerseniz diğer yazılarımızı okumak için de blog sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.